• https://www.facebook.com/hamitkaracom
    • https://www.twitter.com/hmtkr
    • https://www.instagram.com/hamitkaracom

    Hamit KARA        

    Geniş Ekranlı Dar Hücrelerimiz

                    Çok kalabalık bir kitleye hitap edercesine afili abartılı ve 76 milyonu dinlemeye, gayrete, hezeyana getirmeye çalışmayacağım. Ama küçük de olsa birkaç okurun naçizane yazımıza göz attıklarına da eminim.  Ahkâm kesmek fikir dayatmak ya da laf kalabalığı yapmak değil gayem. Aralar uzun olsa da söylenecek birkaç sözümüz varsa klavyeye başvuruyorum.

                    Eskilerden birkaç örnek seçip, ileri sürüp sonra da şimdinin gıybetini edecek yaşta değilim, fakat cep telefonunun olmadığı ve henüz piyasaya çıktığı dönemi çok iyi hatırlıyorum. Cep telefonu konuşmak ve mesajlaşma fonksiyonlarını ihtiva ediyordu şimdiye kıyasla çok basit ve yüzüne bakılmaz özelliklerdi. Fakat zannederim ki o zaman insanlık daha ilkeli ve prensip sahibiydi.

    Cep telefonları gerek cihaz teknolojisi gerekse de altyapı hizmeti ve diğer iletişim hizmetlerinin gelişmesi ve ilerlemesi ile tamamen hayatımızda yer edinir oldu. Maalesef telefonlarımıza akıllı sıfatını verirken kendimizin de bazı sıfatlarını kaybeder olduk.

    Sosyal medya adı verilen mecra o kadar kolay ve hızlı bir iletişim sağlar oldu ki ve dahi bunu mobil telefonlar ve ağlar ile her cebe, her eve ve dahi her mahreme girdi.

    İyi de bunun neresi kötü yani ne güzel oturduğumuz salondan annemize yani mutfaktaki kişiye mesaj atıp kolayca gürültü kirliliği yapmadan su istiyoruz, tuvalette dahi olsak durum güncelleyerek vaziyetten ahaliyi haberdar ediyoruz, yemesek de, yapmasak da yemek ve eylem görüntüleri paylaşarak ne kadar sosyal ve hayat dolu olduğumuzu bildiriyoruz. Tabi havası da cabası. Bu örnekleri çoğaltmak ve absürtlükte yarıştırmak kolay ve acı verici.

    Asıl hazin olanı bu araçları artık bir gün konuşma eylemini sağlamaktan öte bizlere, kişiliğimize, ilkelerimize, insanlığımıza zarar veren, bizce tesmiye edilen akıllı cihazlar olmalarıdır.

    Çoğu insan yine ekseri bu cihazların eseri olan gazeteleri kâğıttan okumaz ve o cihazlardan okur olduk ve hepimiz de haber içeriklerinin altlarında bulunan yorum kısımlarına veya sosyal medya denen mahlûkatın sayfalarına bakarız, görürüz, okuruz ve dahi içerleriz. Haberin doğruluğu, dayanağı, hakikat ve hakkaniyet payı bir tarafa buna edilen yorum adındaki hakaret ve küfürleri değil dile getirmek o arada  ‘…’ Şeklinde işareti yaparak yazmaktan dahi utanıyorum.

    Biz milletçe hangi ara bu hale geldik, ne ara bu kadar benliğimizi sattık, bu nasıl bir nesil ki bizler tanımaz olmuşuz; kendimizden kaçarcasına bu yeni nesli uzak, alakasız görüyoruz. Hâlbuki bir evlat beyaz bir kağıt gibidir ebeveynleri için, nasıl yazar, çizer ve işlerse öyle bir şahsiyet kazanır, öyle bir kişilik olur.

    Tabi bu kadar daldan dala atlayıp konu bütünlüğünden kopmak istemem fakat bir Anadolu diyarının tarlasında bu türlü hıyarları gördükçe isyan edesim geliyor ve kelimelere yükleniyorum, bana kızmazlar bilinci ile.

    Evet çocuğunun, okulda arkadaşları kullanıyor diye boyunun otuzda biri boyutunda kocaman ekranlı küçücük hücreye ihtiyacı olduğu bilincindeki anneye, babaya sesleniyorum biz böyle fütursuzca ve bilinçsizce onlara iyilik ettiğimizi düşündükçe bizim çocuklarımız, yolda, sokakta, arabada, garda hasılı her yerde ellerinde o hücreleri insanlıklarını ararlar ve bizler her gördüğümüz çocuk için hayıflanırken kendi evladımıza da güzel hücreler ararız, buluruz.

                    Eskileri arayan yeniliğe karşı çıkan ve bunu şiddetle eleştiren bir görüntü ortaya koymak istemem; haddi zatında ben de diğer büyün insanlar kadar bu mecraları kullanıyorum. Burada şuna değinmekte fayda var. Ata et ; ite ot verilmez derler, yani bir işle meşgul olan ya da bu mecralardan faydası olan birisinin kullanımı ile henüz ilköğretim  çağında olan bir çocuğun aynı yönteme tabi tutulması beklenmez. Okuma, öğrenme ve bunu tatbike hazır çağda bulunan bir öğrencinin bütün zamanını var gücü ile sanal alemde üstelik doğru- yanlış, iyi –kötü demeden harcaması hem zaman hem de nesil kaybıdır.

    Önce düşünmeyi öğretirsek, akabinde üretmeyi de isteyebiliriz…

     

      
    1943 kez okundu

    Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın